Çocukken izlediğim belgesellerde
duyduğum “Kalahari Çölünde sıradan bir gün başlıyordu” cümlesinin peşinden
gitmek üzere yaptığım Namibya-Botsvana-Zimbabve yolculuğum, Namibya Hosea
Kutako Uluslararası Havaalanı’nda başladı. Başkent Windhoek’ta geçirdiğim güzel
saatlerin ardından akşam Kalahari Çölüne doğru yola çıktım. Önce tek katlı
gecekondu tarzı evlere dönüştü binalar; kilometreleri arkada bıraktıkça bunları
da göremez oldum, dağ taş dağ taştı, sonra o da kalmadı, kum, çakıl ve bodur
çalılar başladı. Otobüs ilerledikçe penceremden tozlu-taşlı yol manzaraları
geçiyordu. Sonra gün battı, gece çöktü.
Öyle bir yerdeydim ki cep telefonum “servis yok” ibaresini gösteriyor, kafamı
yukarı kaldırdığımda samanyolu bütün haşmetiyle ışık saçıyordu, sanki birisi gökyüzüne
binlerce sim atmıştı ve hepsi aynı anda parlıyordu. Otobüsün uzun farları
olmasa yolu görmek imkansızdı. Hiçbir ışık kaynağı yoktu. Farın ışığı, nadir de
olsa, yol kenarında dolaşan ve türünün ne olduğunu anlayamadığım birtakım hayvanların
gözlerini aydınlatıyor, boşluğun tam da ortasında yapayalnızmışım gibi
hissederken aslında hiç de yalnız olmadığımı gösteriyordu. Araç şuracıkta arıza
yapsa ne olur diye düşünüyor, sonra bu kabile insanlarının mutlaka alternatif
çareleri vardır diyerek aklıma düşen bu kötü düşünceleri uzaklaştırıyordum.
Konaklama Kalahari Çölü’nün orta
yerinde, medeni tüm aygıtlardan uzak, elektriğin belli saatlerden sonra
olmadığı bir lodge’da yapılacaktı. Çadırıma kadar giderken bastığım yeri görmem
mümkün olmadı, cep telefonumun ışığını yaka yaka ilerledim. Sabaha kadar envai
çeşit hayvan sesi etrafımda yankılandı
durdu. Sabah olup da kahvaltı etmek üzere çadırdan kafamı dışarı uzattığımda
gördüğüm kedi (bildiğiniz kedi) beni resmen havaya zıplattı. Zavallı kedi benim
gece boyu hayalimde canlandırdığım arslan, leopar, çita fantezilerimi nereden
bilecekti…
Kahvaltıdan sonra Kalahari
Çölünün yerel halkı San insanları (Bushman) ile çölü yürüyerek keşif yaptık.
Nambiya, Botsvana ve Güney Afrika Cumhuriyeti ‘ne kadar uzanan yaklaşık 900 bin kilometrekare genişliğindeki
bu az yağmur alan bölge, akasya ağaçlarıyla insanı şaşırtıyor. Çölün evsahipleri
olan San halkının ve çeşit çeşit hayvanın en büyük su kaynağı da bu ağaç. Kalahari bir çöl etkisinde ama tam bir çöl
gibi de değil, zira epey bir florası var. Su içeren bu bitkiler tüm canlıların
yaşam kaynağı.
San Halkı zamanında beyaz insanın
kıtaya gelişiyle çok acılar çekmiş, öldürülmüşler, esir alınıp satılmışlar.
Yıllarca hakları için mücadele vermişler. Botsvana’da doğal park alanlarında
yaşamak ve avlanmak sadece onlara serbest. Bu hakkı kazanalı çok olmamış. Zaten
çoğu modern yaşama adapte olmuş, kasabalara yerleşmişler, sadece 100 bin kadarı
çölde iptidai yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. San halkından başka
kabileler de yaşıyor burada. Tswana, Kgalagadi ve Hererolar.