12 Eylül 2014 Cuma

TRENDE YEMEK YEMENİN KEYFİ


Trende hayat rahat…Hatta bazen bir şehre yaklaşırken trenden inesiniz gelmiyor, Rus şehirleri bizim kategorimizde kasaba havasında olduğundan ve birbirine benzediğinden fazla heyecan yaratmayabiliyor. O zaman da trenin cazibesi artıyor. Güzergah üzerinde bulunan şehirlere uçak ile direkt uçuş yaparak ulaşmak mümkün. Ancak buna değeceği şüpheli. Tren yolculuğu, şehirler arasında bulunan ve otoyoldan bile ulaşılamayacak manzaraları izlemeyi mümkün kılıyor. Kilometrelerce devam eden tayga ormanlarının arasına sıkışmış bir göl, gölün kıyısında bir köy, köyün inekleri, bir kereste fabrikası, vagonlara yüklenmiş koca koca ağaç gövdeleri, şahane gün doğumları, gün batımları hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar güzel. Bir pastoral senfoni desem yalan olmaz.



 
 
 
 
Öğle yemekleri genellikle gezilen şehrin iyi restoranlarından birinde yeniyor. Bu nedenle genellikle sabah kahvaltıları ve akşam yemekleri için yemek vagonunda toplanıyoruz. Gazlı meşrubatlar ile bira, şarap ve votka içilebiliyor. Şarap olarak İspanyol, Şili ve Rus şarapları var. Bira ise lokal Rus birası ve gayet lezzetli.  Votka bizim kültürümüzde yemeklerle beraber içilmediği için rağbet görmüyor. Zaten trende bulduğumuz votkaların sertlik derecesi  alıştığımız votkaların bir hayli üzerinde. Yine de deneyenler oluyor. Menü baştan belli olduğu için bir gün öncesinden şarap ayırtıp soğutturabiliyorsunuz. Yemeğe mutlaka soğuk bir çeşitle başlanıyor, soğuk et tabağı veya salata gibi, et-balık-tavuk’tan biri sebzeli garnitürle ikram ediliyor, patates ve lahana sebzelerin en çok kullanılanları, soğuk iklimin böyle bir azizliği var. Tatlı olarak dondurma, turta, çikolata, pasta veya meyve veriliyor. Tatlı seçimleri zayıf, ama bizim de fazla kaloriye ihtiyacımız yok zaten. Çay kahve istemediğiniz kadar.
 





Yemek sonrası vagon hemen terk edilmiyor, kaynaşan insanların içki eşliğinde bol kahkahalı sohbetleri başlıyor. Günün muhasebesi yapılıyor, memleket siyaseti konuşuluyor, yine masalarda ülke kurtarılıyor, bazen bağıra çağıra şarkılar söyleniyor, mini fasıl yapılıyor, sonra garsonumuz Sergei’in manalı bakışlarına muhatap olarak kalkmamız gerektiğini görüyoruz, onların da dinlenmesi gerek.


 
 
Alkol alındıktan sonra dengeler iyice bozulduğundan,  açılıp kapanacak 40 kapı ve uzun koridorları aşarken kolumuzu bacağımızı daha fazla morartarak kompartmanlarımıza doğru yürüyüşe başlıyoruz. Yatağa uzandığımızda her yer beşik gibi sallanıyor ve uykuya ne zaman geçtiğimizi anlamıyoruz bile.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder