Kudüs benim
en sevdiğim şehirlerden biri. Kutsallığını bir kenara bırakırsak ibadet/inanç
turizmi yapmak üzere akın akın gelen üç büyük dine mensup insanların yarattığı
yüksek enerji tek başına yetiyor burayı sevmeme. Hangi sokağına girerseniz
girin; dua eden, dilek dileyen, şükür
eden insanlar görüyorsunuz. Müthiş bir hareket, bir devinim ve renk var burada,
ama her yer tarih kokuyor ve tüm hareketliliğine rağmen şehir zamanla neredeyse
hiç değişime uğramıyor.
Dünyanın deniz
seviyesinden en aşağıda bulunan gölü olan Lut (Tuz) Gölü İsrail (ve Ürdün) topraklarında bulunuyor.
Dolayısıyla belli bölgeleri hariç, oldukça düz bir satıhtan bahsedebiliriz.
Özellikle Kudüs 700-800 metrelerden yükseğe çıkmıyor. Ancak burası kutsal
kitaplarda sözü geçen önemli tepelere evsahipliği yapıyor. Zion Dağı, Moriah Tepesi,
Tapınak Tepesi, Zeytin Dağı gibi.
Tapınak Tepesi
ya da bilinen diğer adıyla Moriah Tepesi, bugün hem Yahudi, hem de Müslüman
cemaatin en önem verdiği noktalardan biri. Hatta Yahudi cemaati için en kutsal
yer denebilir. İslam inancında Mekke ve Medine’den sonra gelen Kudüs,
Musevilikte birinci sırada bulunuyor.
Binlerce
yıllık bir geçmişi var bu tepenin. Tapınağın tarihçesini başka bir yazıya bırakalım.
Bugün ziyaret etme şansınız olursa El Aksa
Camii ve Kubbetüssahra bütün mütevaziliğiyle sizi karşılamaya hazır. Cuma
günleri oldukça kalabalık olduğunu söylemeye gerek yok. Kudüs’ün eski şehir
bölgesinde yürüyüş yaparken, İsrail polisi tarafından korumaya alınmış bir
sokağın sonunda, ardında ne kadar önemli bir tarihi mekanın olduğunu belli etmeyecek kadar sade bir kapıdan giriliyor bu kutsal bölgeye. Zaman
zaman yaşandığı gibi 2014’ün Kasım ayında da bu bölgede silahlı ayaklanmalar vardı.
Bunun sebebi halihazırda sadece Müslümanların ibadeti için açık olan bölgeye
Yahudilerin alınmış olması. Normalde giriş kapısında ciddi bir denetim var. Üstünüzü
başınızı arıyorlar, mutlaka Müslüman olmanız gerekiyor, bunu sözle söylemek
yetmiyor, ya nüfus kağıdınızla ispat edeceksiniz (Pasaportlarda din hanesi yok)
ya da çağrılan imama Kuran’dan sureler okuyacaksınız. Hata affetmiyorlar. İlk gidişimde nüfus kağıdım yanımda olmadığından epey bir mırın kırın etmişler, sonra iki sure okutup giriş izni vermişlerdi.
Yahudiler
ve Hıristiyanlar için ne gibi anlamlar taşıyor tepe? Tanrı dünyayı buradan başlayarak yarattı ve
sonra dinlendi, diyor kutsal kitapları Tevrat, Tanrı’nın burada, ünlü kayanın üzerinde
dinlendiğine inanıyorlar. İlk insan olan Hz.Adem’i buradaki toprakları
kullanarak yarattığına inanıyorlar. Hz.İbrahim’in oğlunu Tanrıya kurban etmek
üzere buraya getirdiğine, birinci ve ikinci kutsal tapınağın burada inşa
edildiğine, tapınakların kalıntılarının burada olduğuna, idari, adli ve dini (hatta
ekonomik) her türlü yönetimin buradan yürütülmesi gerektiğine inanıyorlar. Tüm duaların
buraya yöneldiğine, yıkılan ilk iki tapınaktan sonra üçüncü ve son tapınağın
burada inşa edileceğine inanıyorlar. Yahudilerin kıblesi burası. Onlar için en kutsal yer.
Hatta birçok aşırı dindar Yahudi izin verilse dahi buraya girmeyi reddediyor. Burası o derece kutsal ki bir
vakitler peygamberlerinin ayak bastığı ve ruhani olarak da hala mevcut
olduğu yerlere ayak basmaktan çekiniyorlar. Yapının alt bölümlerine indiğinizde İslami olmayan bir mimariyle karşılaşıyorsunuz. Camiler İslam döneminde yapılmış evet, ancak temelinde başka bir yapı var. İşte Yahudilerin kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri ve bu yüzden kendilerine kapalı olmasını hazmedemedikleri yer burası. Geçmişlerine dair bir şeyler bulmak umuduyla temel bölümünde kazı yapmaya devam ederken, camilerin zarar görmesiyle sonuçlanacak bir inadın kurbanı olduklarını anlamak istemiyorlar.

Burası meşhur Ağlama Duvarı. Her dinden insan burada dua ediyor, Şabat günleri fotoğraflamak yasak. Müslümanlar buraya Burak Duvarı diyor. Burak, peygamberimizin atının adı.
Sünni Müslümanlar
için ne gibi bir önemi var derseniz….Hz.Muhammed’in Kudüs’e yaptığı gece yolculuğu
sonrası Allah’la buluşmak üzere Mirac’a yükseltildiği yer burası. Müslümanların ilk kıblesi. Bölge 637
yılında Müslümanların kontrolüne geçtiğinde El Aksa Camii ve Kubbetüssahra’nın
yapımına karar verilmiş. 692 yılında tamamlanan yapı bugün Kabe’den sonra en
eski İslami eser olarak biliniyor. Her iki cami de bir Vakıf tarafından
yönetiliyor. Tabii bölgenin İsrail’in kontrolü altında olması onyıllardır bitip tükenmeyen
Müslüman-Yahudi kavgasını da geleceğe sürükleyip duruyor.1990 yılında 30 kişinin ölümü, 800 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırılar unutulmuyor.
Her üç din
için de kutsal olan taş Kubbetüssahra’nın çatısı altında korunuyor bugün. Taş yukarıdan
şöyle görünüyor:
Alt kısmı ise
şöyle:
Taşı korumak için inşa edilen yapı gerçekten
çok güzel. Mimari açıdan uzun uzun gezilebilir, incelenebilir. Kanuni Sultan
Süleyman döneminde mavi çinilerle bezenmiş ve çok da gözalıcı olmuş doğrusu. Yasin
ve İsra sureleri yazıyor çevresinde. Bu harika yapıya birçok Müslüman ülkenin
eli değmiş. Depremler, şiddetli yağmurlar, yılların acımasızlığı ile yıpranan
binayı Arap ve Türkler tadilattan geçirmiş. Ürdün Kralı Hüseyin sahip olduğu
bir mülkü satıp 8 milyon dolar bağışlayınca kubbeyi 80 kg altınla kaplamışlar. Moshe
Dayan döneminde İsrail bayrağının indirilmesine karar verilmiş, yeter ki barış
sağlansın denilmiş. Bugün yapılar Ürdün
Evkaf Bakanlığının gözetiminde.
Kubbetüssahra Önünde
Mescid-i Aksa İçi
El Aksa Camii’nin
hemen dışında abdest için yapılmış bir çeşme var. 709 yılında inşa edilmiş,
1327 de büyütülmüş. Kudüs şehir suyu akıyor çeşmeden. Oturak kısmı ve metal
musluklar 20. Yüzyılda inşa edilmiş. El Kas (tas) deniyor çeşmeye.